Genel olarak dış ticaret politikası iki temel üzerine oturtulmuştur; ürün ve ülke. Yani öncelikle ürünün ne olduğu önemlidir; çünkü bazı ürünler vardır ki hangi ülke menşeli olursa olsun vergilendirilmez ve kısıtlamaya tabi tutulmaz. Menşe ülke ise daha sonra gelmektedir. İkili ve çok taraflı ticari ilişkilerin bir gereği olarak bazı ülkelere karşılıklı olarak ayrıcalıklar sağlanmaktadır.

Türk dış ticaret politikası da ürün ve ülke üzerine kurulmuştur. Bu nedenle öncelikle ürünün ne olduğu doğru GTİP (Gümrük Tarife İstatistik Pozisyonu) tespiti ile belirlenebilmektedir. Sağlıklı bir dış ticaret, ancak doğru GTİP tespiti ile mümkündür. Aksi halde işlemler baştan yanlış olacaktır. Gümrük vergisinden ayrı olarak uygulanan İlave Gümrük Vergisi ürün bazında belirlenmektedir.

Dış ticaret politikasının ikinci ayağı olan menşe ülke konusu da ayrıca önem arz etmektedir. İthalat vergileri ürünün geldiği ülkeye göre değil menşe ülkeye göre uygulanmaktadır. Örneğin AB ülkesinden gelen bir eşya AB dışı ülke menşeliyse ATR belgesi tüm vergileri kaldırmamakta, yalnızca gümrük vergisini kaldırmaktadır. Gümrük vergisi dışındaki ek mali yükümlülük, anti damping vergisi gibi dış ticaret politikası aracı olan vergiler menşe ülkeye göre uygulanmaya devam etmektedir.

İşlemlerin hızlı yapılması nedeniyle gümrükleme aşamasında fark edilmeyen bazı yanlışlıklar daha sonra gümrük müfettişlerinin yaptığı denetimlerde fark edilmekte ve firmalar yüksek cezalarla karşı karşıya kalabilmektedir. Gümrük Uzlaşma uygulaması bu cezaları bir nebze de olsa hafifletmekte ise de doğrusu işi en başından doğru yapmaktır.

Gümrük mevzuatının firmalara sağladığı imkân ve kolaylıklardan mümkün olduğunca yararlanılmalıdır. Bu kolaylıklardan haberdar olmamanın maliyeti bazen çok yüksek olabilmektedir. Dünya Ticaret Örgütü ve Dünya Gümrük Örgütü’nün ticareti ve gümrük işlemlerini kolaylaştırıcı düzenlemelerine uygun olarak Türk Gümrük ve Dış Ticaret mevzuatı da sürekli güncellenmektedir. Bu değişikliklerin takip edilmesi firmalara avantaj sağlamaktadır.